Anladık ki, eğitimde hata yapmak kaçınılmaz! Her gün sayısız durumla karşılaşıyoruz; bazıları tanıdık, bazıları ise tamamen yeni. Doğru davrandığımızda değil, hata yaptığımızda olayları farklı bakış açısıyla ele almaya başlıyor; yepyeni çözümler keşfediyoruz. Öğretmenlikteki hatalarımız, içimizdeki yaratıcı potansiyeli her gün keşfetmemizi sağlıyor.
Dünyaca tanınan psikolog Carol Dweck’in “gelişim zihniyeti” teorisine göre, hataları sahiplenmek bireylerin büyüme zihniyetini benimsemelerine ve hem kendileri hem de başkaları için daha zengin bir öğrenme ortamı yaratmalarına yardımcı oluyor. Biz de bu anlayışla, eğitimde hataların hak ettikleri değeri kavuşması adına onları ödüllendiriyoruz.
2024 yılı Hata Ödülleri kazananları
Mesleğimin ilk yılıydı ve mezun olduğum okulların bana kattığı pek de azımsanmayacak egom ve bir hayli yüksek özgüvenim ile butik bir özel okulun lisesinde matematik öğretmeni olarak göreve başlamıştım. Lisede sadece 37 öğrenci vardı ve tüm grubun tek öğretmeni bendim. Heyecanlı ve idealist bir şekilde derslerime hazırlanıyor, öğrencilere matematiği sevdirmek için çırpınıyordum. Öğrencilerle olan iletişimim, bireysel olarak takiplerim ile her şey yolunda gidiyordu. 11 kişiden oluşan 9. sınıflarıma ilk sınavımı yaptığımda sonuçlar beni inanılmaz mutlu etti. Tüm öğrenciler 85 puanın üzerinde not almıştı! Bunun, sıkı çalışmalarımızın ve birlikte geçirdiğimiz keyifli derslerin bir sonucu olduğunu düşündüm. Ancak sevincim uzun sürmedi. Okul müdürümüz beni odasına çağırdı ve bu durumun normal olmadığını, sınavın kolay ya da yanlış tasarlanmış olabileceğini söyledi. Çok üzüldüm. Yanlış bir şey yapmış olma ihtimali beni derinden etkiledi. Sınavı yeniden değerlendirdim ve soruların zorluk düzeyinin biraz basit olduğunu fark ettim. Bu olay bana, yalnızca öğretirken değil, değerlendirirken de dengeli olmanın önemini öğretti. Öğrencilerime başarılı olma hissini yaşatmak güzel olsa da, onları daha fazla düşünmeye ve zorlamaya teşvik etmeliydim. Daha sonraki sınavlarımda sorularımı çeşitlendirdim ve zorluk seviyesini kademeli olarak artırdım. Bugün geriye dönüp baktığımda, bu hata benim en güzel dersimdi. Öğrencilerimin ilk sınavda başarıyı tatmış olmaları, onlara özgüven kazandırmış, ben ise bir öğretmen olarak, onların gerçek potansiyellerini ortaya çıkarmanın ne kadar kıymetli olduğunu öğrenmiştim. İlk senenin sonuna gelmeden okul seçimi kriterlerimi yeniden gözden geçirdim ve daha fazla “hata” yapmadan okul müdürünün de iznini alarak bundan sonraki yirmi yıl boyunca çalışacağım, öğretirken öğreneceğim köklü bir kurum ile sözleşmemi imzaladım.
Mesleğimin ilk yıllarıydı üstelik yeni doğum yapmıştım. Sultançiftliği’nde dezavantajlı bir okulda 78 öğrenci ile 1. sınıfı okuyorduk. Sınıfta bazen üçerli hatta dörderli bile öğrencileri oturttuğumuz oluyordu . Çok yoğun ve yorucu günlerden birinde okulda fotoğraf çekimi olmuştu ve bunun için de para toplamamız gerekiyordu. Kaç öğrencimin tekrar tekrar fotoğraf ücretini sorduğunu hatırlamıyorum bile! Arzu isimli bir öğrencim de bir kaç kez gelip “Öğretmenim kaç lira getirmem gerekiyor?” diye sordu. O yorgunlukla bir anda “Deniz kabuğu getirene Arzu'cum” diyiverdim. Ertesi gün hiç beklemediğim bir anda öğrencim yanıma yaklaştı ve üzeri toprakla kaplı bir sürü deniz kabuğunu masama bıraktı. Gözlerimin içine bakıp "Bu kadar yeterli mi şimdi resmi alabilir miyim?" dedi. Öğrencimin maddi durumu yoktu ama o resmi çok istemişti. Ben bunu nasıl kaçırmıştım? O an masanın üzerindeki deniz kabuklarını görünce ne denli büyük bir hata yaptığımı anladım. Çocuklar ağzımızdan dökülen her bir kelimeyi öyle çok önemsiyordu ki ama ben bunu göz ardı etmiştim. Hemen deniz kabuklarının bir kısmını alıp bunun fotoğraf için yeterli olduğunu söyledim ve kalan kısmını öğrencime geri verdim. O gün öğretmenliğimin kırılma noktası oldu. Arzu farkında olmadan bana bir çırpıda nasıl bir öğretmen olmam gerektiğini öğretti. Ne kadar yorgun olursak olalım, hangi mazereti sunarsak sunalım öğrencilerimizi çok dikkatli dinlememiz ve o anı kaçırmamamız gerekiyor. Her bir sözcüğün o minik yüreklerde nasıl etkiler yaratacağını hesap ederek hareket etmemiz gerekiyor. O gün aklıma geldikçe hala gözlerim dolar.
Pandemi döneminde İstanbul’da bir ortaokulda çalışıyorken çok farklı alanlarda yetenekli olan çocukların bulunduğu bir sınıfın rehber öğretmeniyim. O sıralarda WhatsApp grupları kurma yeni başlamıştı, öğrenciler ile uzaktan iletişim kurduğumuz için bize verilen numaraları gruba eklemiştim. Faydalı olmak adına bir sürü eğitim, video alanında kendim de eğitim alıyordum bir yandan. Linklerle matematik ögretimi verimini artırmaya çalışıyorum. Velilerim olumlu dönütler veriyor, süreci gayet iyi yönetiyordum. T ki bir gün bir öğrenciye dönüt verene kadar. Bir öğrencime derslere katılması konusunda ara ara yazıyorum sonra bir gün bana şöyle bir cevap geldi; “Hocam merhabalar ben sizin öğrenciniz değilim siz yanlışlıkla beni eklemişsiniz, ayıp olmasın diye çıkamadım gruptan.” Bunu okuduğumda nasıl fark edemedim diye kendime o kadar kızdım ki.
Bir IB öğrencimin tezini yazdırırken (Extended Essay yani IB Diploma öğrencilerinin mezun olabilmesi için yazması gereken tezdir) mikrobiyoloji çalışıyorduk, bakterilerin metallere vereceği tepkileri görmek istedik. İnsan bağırsağında yaşayan bakterileri bir peynirde de yaşadıkları için bu peynirden izole ettik. Tüm malzemeleri aldık, ekim yapacağız; derken metalleri yüklemek için antibiyotik diski almadığımızı, bunu atladığımızı fark ettik. Bir de diskler çok pahalı, okul almıyor! Bir gün laboratuvarda kara kara düşünürken gözüme ilk yardım seti çarptı. İçinde steril gazlı bez var. Steril gazlı bezden üçgen şeklinde parçalar kesip disk niyetine kullanalım mı diye düşündüm, kullandık ve çalıştı! Hatta o tez B aldı ki en yüksek puan A, öğrencim şimdi üniversiteye gidiyor. Diş hekimi olacak!
En güzeli mi bilemiyorum ama kulağıma en çok küpe olanlardan biri diyebilirim. Meslekteki ilk yılım, okulun ilk haftası, 1. sınıf vermişler bana. O zamanlar e-okul falan yok, çoğu iş elde yapılıyor. Müdür yardımcısı elle yazdığı sınıf listesini verdi bir gün. Ben de çocukların adını hızlıca öğrenmek için isim kartları hazırlayayım dedim. Baktım, çocuklardan birinin soyadı "Cömet" yazılmış. Kendime o kadar sorgusuz sualsiz güveniyorum ki, "Cömert'tir o." dedim. "Müdür yardımcısı yanlış yazmıştır. Cömet diye soyadı mı olur?" Sormaya gerek bile duymadan, isim kartına Cömert yazdım öğrencimin soyadını. Böyle birkaç hafta geçti. T. Cömert aşağı, T. Cömert yukarı... Bir gün T.'nin annesi geldi okula. "Hocam" dedi, "Bizim soyadımız Cömet ama siz Cömert diyorsunuz ya, ikna edemiyoruz T.'yi. N'olur konuşur musunuz?" O gün aynı zamanda, öğretmenin etkisini somut olarak gördüğüm gündür de. Ve bu etkinin gücünden dehşete kapıldığım. Kalıcı hatalar yapmaktan, olumsuz izler bırakmaktan korktuğum. Ki hâlâ taşırım o endişeyi. Neyse, konuştum T. ile ve o da kabullendi Cömet soyadını. Bay T. şimdi çoluk çocuk sahibi kocaman bir adam. Arada sırada konuşuruz. Her defasında sorarım, "Soyadınız hâlâ Cömet mi yavrucuğum?" Not: İlk defa bu yazıya başlamadan önce aklıma geldi, google'da Cömet'in anlamını aradım. Acaba bir köy adı falan mı diye. Google ne dedi biliyor musunuz? Bunu mu demek istediniz: Cömert :)"
Hataları kutlamayı bizim kadar seven birileri var! Yaratıcı Özgüven Festivali’nin “Hata Ödülleri” sahnesinde kazananlar Eğlenceli Bilim, Teyit & Pürmerak Kulübü ve Toyi’den sürpriz hediyeleri ile buluştu. Hata Ödülleri partnerlerine, “hata”ları “hatta”lara dönüştürme yolculuğumuzdaki işbirlikleri için teşekkürlerimizle!